Türkiye'de kağıt sanayinin kurulması konusu açıldığında akla gelen ilk isimin Mehmed Ali Kağıtçı olacağı kesindir. Sektörün kurulması için çaba ve mücadelelerine burada yer vermeden geçemeyeceğiz. Makalemiz bir bütün halinde yazılacağı için uzun olacaktır. Ancak, unutulmaması ve hatırlanması gerektiği düşüncesiyle bilinenlerin tamamını aktarmaya çalışacağız.
İstanbul Heybeliada'da 1899 yılında doğan Mehmed Ali ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Darülfünun Fen Fakültesi'nden 1922 yılında kimyager olarak mezun oldu. Aynı fakülteden “madeniyat”, “umumi riyaziyat” ve “tıbbi kimya” sertifikaları da almış olanı Mehmed Ali, 1923 yılında kimya enstitüsünde asistanlığa getirildi. Bir süre İstanbul'da eğitim faaliyetlerini sürdürdükten sonra Almanya'ya giderek Hannover Teknik Üniversitesi'nde ve çeşitli kâğıt ve selüloz fabrikalarında işçi olarak çalıştı. Daha sonra Fransa'ya geçen Mehmed Ali, Grenoble Üniversitesi Fen Fakültesi'de öğrenim gördü ve 30 Temmuz 1927'de “Yüksek Kâğıt Mühendisli" diploması aldı. Yurda döndükten sonra bir yandan çeşitli görevlerde çalışırken, bir yandan da Türkiye'de kâğıt sanayiinin kurulması için çalıştı.
Mehmed Ali'yi Türk kamuoyuna tanıtan ilk haber, İstanbul Sultanisi'nden edebiyat öğretmeni olan Hakkı Tarık (Us)'un gazetesi Vakit'te yer aldı. "Türk Gencinin Avrupa'daki Muvaffakiyeti" başlığıyla verilen bu haberde , Mehmed Ali Bey'in kâğıtçılığı öğrenmek için yaptıkları anlatılmaktadır, Grenoble Üniversitesi'nin kâğıt mühendisliği bölümünü, 22 uluslararası öğrenci arasında birincilikle bitirdiği duyuruluyor, ve “Türk gencini tebrik, memleket için mesaisinden istifade temenni ederiz” deniyordu. Mehmed Ali, yurda dönüşünden sonra, liseden hocası Hakkı Tarık'ın gazetesi kâğıtçılık konusunda bir dizi makale yayınladı ve bu yazılarını 1928 yılı başında Selüloz ve Kâğıt: Selüloz Sanayiinde "Müstehlik Değil Müstahsil Olmalıyız" adlı bir kitapçıkta topladı. Ulusal kâğıt sanayiinin zaman geçirmeden kurulmasının zorunluluğunu ve bunun yapılabilirliğini anlatan bu görüşler, daha doğrusu tezler şöyle özetlenebilir:
- Selüloz ve kâğıt sanayii ülkemizde gelişmeye en müsait sanayi dallarının başında gelir. Çünkü bu sanayii bağımsızlığını kıskanan bir ulus için can alıcı öneme sahiptir ve ekonomik açıdan olduğu kadar ulusal savunma açısından da ciddiyetle ele alınmalıdır.
- Selüloz ve kâğıt sanayii, dışa bağımlı olmaksızın, kendi doğal kaynaklarımıza dayanarak kurulabilecek bir sanayii olduğu gibi, sun'i ipek, dumansız barut, patlayıcı maddeler, selüloid vb sanayii kollarının da gelişmesini sağlayacaktır,
- Bir tarım ülkesi olan Türkiye'de selüloz sanayiinin kurulması tarım ürünleri artıklarının boşuna ziyan olmamasını sağlayacak ve her yıl yalnız kâğıt için ülke dışına milyonlarca liranın akışını önleyecektir.
- Bu ulusal sanayiin kurulması ve gelişmesini uzun yıllar engellemiş bulunan etkenler, “Gazi'mizin rehakâr irşadlarından nur alan Türk camiası tarıfından çoktan kırılmıştır.” Ancak, son yıllarda ülkemizde bu sanayiin kurulmasını arzu eden Türk ve yabancı gruplar bulunduğu gibi bu gelişmelerden memnun olmayanlar da vardır. Büyük bir pazarı kaybetmekten korkan bu grupların iddiaları geçerli değildir. Türkiye'nin kâğıt yapamayacağını savunan bu çevrelerin ileri sürdükleri;
1. Kâğıt üretimi pek çok etkene bağlıdır. Kâğıt fabrikası kuracak ülke bol ve kaliteli suya sahip olmalıdır;
2. Kâğıt üretimi orman varlığı ile çok yakından ilişkilidir. Kâğıt üretiminin dayandığı başlıca ağaç olan köknar Türkiye'de yeterince mevcut değildir;
3. Kâğıt sanayii çok miktarda kömüre ihtiyaç gösterir. Türkiye kömür yönünden de zengin değildir,
şeklindeki iddialar geçerli olamaz. Ülkemizde suyu bol ırmaklar vardır ve bunlardan yararlanmak mümkündür, Kâğıt üretimi için tek kaynak ormanlar değildir. Ayrıca bizim ormanlarımızda kâğıt üretimine uygun yeterli ağaç bulunmaktadır. Üstelik ülkemiz çeşitli tarım ürünü artıkları, pamuk, keten, kendir, kenevir yönünden çok zengindir. Eğer kömür kâğıt üretiminde o kadar önemli bir etken olmuş olsaydı, İtalya'da hiç kâğıt üretilmemesi gerekirdi. Kaldı ki uygun kaynakları bulunan fabrikalar, çevirici güç olarak sudan yararlanma yolunu seçebilirler.
Görüldüğü gibi Mehmed Ali, yazılarında, ulusal bir kâğıt sanayiini inançla savunuyor ve görüşlerini kamuoyuna benimsetmeye çalışıyordu. Bu görüşlerini, 1928 yılında da başta Vakit gazetesi olmak üzere gazetelerde yayınladığı gibi, Darülfünun'da, Türk Ocağı'nda konferanslar vererek savunmayı sürdürdü. Örneğin Ağustos ayında Darülfünun'da verdiği konferans Milliyet ve Cumhuriyet'te geniş bir şekilde yer aldı. Gazetelere göre, Mehmed Ali Bey konuşmasında, ülkemizde kâğıt yapımına elverişli çok değişik hammadde varken hâlâ dışarıya milyonlarca lira para ödenmesinin doğru olmadığını vurgulamıştı. Bir süre sonra Vakit gazetesinde yayınlanan bir haberde de aynı konu gündeme getiriliyordu. Gazete, Mehmed Ali Bey'in, 22 Kasım 1925 tarihinde Türk Ocağı'nda verdiği konferansı, “Bir Senede Tam Beş Buçuk Milyon Lira” başlığı ile geniş bir şekilde özetliyordu. Bu konferansta Mehmed Ali Bey, Hazine'nin her sene yalnızca kâğıt için beş milyondan fazla para harcadığını, oysa bu paranın beşte biri ile bir kâğıt fabrikası kurulabileceğini savunuyordu. Mehmed Ali Bey, bu konferansından kısa bir süre önce yine Vakit gazetesinde yayınlanan bir yazısında başlıca iki noktaya dikkat çekiyordu. Bunlardan birincisi, Türkiye'nin doğal kaynaklarını gerektiği gibi kullanamadığı, ikincisi de ülkemizin ticari ve sınai girişimciliğe müsait olmadığı yolunda kamuoyuna egemen olan düşünceydi. Yazar, bunların her ikisinin de doğu olmadığını kanıtlamaya çalışıyor, ve Ziraat Vekaleti uzmanlarınca hazırlanan bir rapora dayanarak, ülkemizdeki çam ormanı varlığının yalnızca % 1'inin işletilmesiyle yılda iki buçuk milyon kazanılabileceğini belirtiyordu.
Tütün İnhisarı İdaresi ile bir özel şirketin kâğıt fabrikası kurma girişimlerinin ortaya çıktığı bir sırada kaleme alınan bu yazısında Mehmed Ali Bey, doğal kaynakları bizden çok daha fakir ülkeler (bu arada Yunanistan) başarıl olabilirken Türkiye'nin neden başarısız olduğu sorusunu ortaya atıyor ve bunun en önemli nedeninin “bizim ihtisasa önem vermeyişimiz” olduğunu ileri sürüyordu. Tezini kâğıt sanayiini örnek göstererek kanıtlamaya çalışan Mehmed Ali Bey, bu konuda şunları söylüyordu:
“Halihazırda mühim miktarda kâğıt ve karton istihlâk eden bir müessesemiz (Tütün İnbisarı) yalnız başına ve sırf kendi ihtiyacını tatmin maksadıyla bir fabrika kurmak tasavvur eyliyor, meslekten olmayan şahsiyetler bu fabrikanın Haliç sahillerinde 50-60 bin lira ile kurulmasını mümkün görüyorlar.
Kâğıt sanayii, el işçiliği devrinin fabrikacılık sisteminde inkişafıyla kapanması üzerine, fert sanayii olmaktan çıkmış cemiyet ve millet sanayii haline gelmiştir. Bu tabavvülü icap ettiren sebepleri, selüloz ve kâğıt sanayinin doğurduğu mabsulatın ehemmiyetinde ve belki daha ziyade iktisat kanunlarının netayic-i tabiiyyesinde aramak icab eder...”
Dolayısıyla böyle küçük çaplı ve sınırlı bir girişimin başarılı olamayacağını savunan Mehmed Ali Bey, Tütün İnhisarı İdaresi'nin, benzer bir fabrika kurmak isteyen özel grupla gücünü birleştirmesini ve güçlü bir kâğıt sanayiinin kurulmasını öneriyor; uzmanlık ve bilimin esasları dikkate alınmadan kurulacak bir fabrikanın başarılı olamayacağını belirtiyordu.
Mehmed Ali'nin kamuoyu oluşturmaya yönelik bu tür yazılar çeşitli açılardan etkili oldu. Bir kere, “kâğıtçılık” konusu bundan böyle Mehmed Ali Bey'den sorulacaktı. Kâğıtçılıkla ilgili özel ya da kamusal hemen her girişim en büyük otorite olarak kendisine başvuracaktı. İkinci olarak, kâğıtçılık uzmanının kimi uyarıları, Tütün İnhisarı İdaresi olayında görüldüğü gibi, dikkate alınmaya başlanacaktı. Üçüncü olarak da kâğıt sorunun kamuoyuna mal olmaya başladığı bir ortamda kâğıt fabrikası kurma konusunda çeşitli girişimler gündeme gelecekti. Şimdi sırasıyla bu tür girişimlerden saptanabilenleri kronolojik sıraya göre kısaca özetlemeye çalışalım.
İstanbul'da Almanca olarak yayınlanan Turkische Post gazetesine göre Cumhuriyet'in ilk yıllarında, muhtemelen 1924'te, Orta Avrupa'da iyi tanınan Avusturya kökenli Grödl Kardeşler Odun ve Kâğıt Birliği adlı kuruluş Türkiye'de bir kâğıt fabrikası kurulması işiyle ilgilenmiş; ancak önemli ölçüde hükümet desteği sağlansa bile bu girişimin kendilerine yararlı olmayacağı sonucuna ulaşmıştı. Aynı yıllarda Hollandalılarca da benzer bir girişim yapılmış; ancak bundan da bir sonuç alınamamıştı.
1927 yılında, İstanbul Hasırcılar Caddesi No 12'de faaliyet gösteren I. Nahum ve Ortakları Komandit Şirketi bir kâğıt ve selüloz fabrikası kurma girişimine başlar. Eldeki belgeler Nisan-Aralık 1927 tarihlerini taşımaktadır. Söz konusu belgelere göre başlangıçta Nahum şirketi bir selüloz, kâğıt ve karton fabrikası kurmak istemektedir ve kuruluşun yeri olarak da Adapazarı'nda Melen çayı üzerinde bir yer düşünülmektedir. Daha sonra İzmit Kâğıt ve Karton Fabrikası'nı kuracak olan J. M. Voith firmasının temsilcisi Mühendis J. Herok'la temasa geçilir ve Mehmed Ali Bey'in hazırladığı bir projeye göre teknik şartname ve fiyata ilişkin yazışmalar yapılır. Tesis, selüloz, kâğıt ve karton ünitelerinden oluşacak ve 24 saatte 16.5 ton selüloz ve 18-20 ton kâğıt üretme kapasitesine sahip olacaktır. Tasarlanan fabrikanın toplam makine ve teçhizat maliyeti yaklaşık 112.000 sterlindir. Sermaye darlığı yüzünden ve girişim yetersizliği nedeniyle bu projenin yakın bir gelecekte gerçekleşmesi olanaksızdır. Ayrıca, su sorunu, orman ürünlerini temin etmedeki güçlükler vb nedenlerle projenin yeniden değerlendirilmesi de gündeme gelir.
Nahum Şirketi, İstanbul yakınlarında yine günde 20 ton kâğıt üretim kapasitesine sahip bir seçenek üzerinde de durur. Daha çok İstanbul'un kâğıt ihtiyacını karşılamaya yönelik bu seçenek de aynı nedenlerle gerçekleşmez.
Bu arada anılan projelere ilişkin olarak bir Belçika firması olan Thiry ile de yazışmalar yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak girişim herhangi bir sonuç vermez.
1928 yılı başlarında Norveç'in Oslo şehrinde faaliyet gösteren Winter-Hijehn-Kongensgt.5-Overretsakforer adlı bir firma Türkiye'de bir kâğıt fabrikası kurmak üzere başvurmuş, firma hakkında araştırma yapılması için Stockholm Maslahatgüzarlığımıza talimat verilmiş, ancak bu girişimden de bir sonuç çıkmamıştır. Bununla birlikte, başvuruda bulunan Norveç firmasının sekiz noktada toplanan koşullarına bir göz atmak yararlı olabilir. Norveç firması, Türk Hükümeti'nin uygun bulacağı ve kendilerinin de kabul edeceği yerde bir ya da daha çok sayıda kâğıt fabrikaları kuracak bir şirket oluşturulmasını önermektedir. Şirketin sermayesini Norveç firması temin edecektir, ancak firmanın talebi karşısında Türk Hükümeti hisse senetlerinin yarısını satın almayı taahhüt edecektir. Kurulacak şirketin süresi en az 50 yıl olacaktır. Şirkete gerekli olacak orman, uygun koşullarda Türk Hükümeti'nce tahsis edilecektir. Buna rağmen, tahsis edilen ormanların işletilebilir hale gelmesi için öngörülen üç yıl boyunca şirket, fabrikaya gerekli hammaddeyi yurt dışından ithal edebilecektir. Şirket fabrika için gerekli olan ve Türk Hükümeti'ne ait bulunan su gücünden, nehir ve çaylardan, özel ve kamusal hakları ihlal etmemek şartıyla, ücretsiz olarak yararlanabilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, kendisine gerekli olan her türlü kâğıt ve kâğıt ürünlerini, kanunların uygun gördüğü fiyatla şirketten satın alacaktır. Şirket bu taahhüdünü yerine getirmek için belirlenecek bir süre içinde Maliye Vekâlet'ine gerekli teminatı yatıracaktır.
Yine 1928 yılı ortalarında bir İsveç grubu Türkiye'ye gelerek Kastamonu yakınlarında bir kâğıt fabrikası kurmak için girişimlerde bulunur. 23 Ağustos 1928 tarihli Akşam gazetesinin haberine göre, aynı grup İstanbul yakınlarında da daha küçük boyutta fabrika açacaktır. İstanbul'daki fabrikaya gerekli odun “Belgrat Ormanları'ndan tedarik edilecektir.” Söz konusu gazete haberini aktaran Alaçam, “vakıa bu yazının tashihe muhtaç birçok yerleri var" dedikten sonra bu girişimin de bir sonuç vermediğini belirtmektedir.
1928 yılında bir başka girişim de Tütün İnhisarı Umum Müdürlüğü'nden gelir. Umum Müdürlük esas itibariyle kendi ihtiyacını karşılamak üzere bir kağıit ve karton fabrikası kurmak istemektedir. Girişim, Tütün İnhisarı İdare, umum Müdürü Behçet (Günay) Bey'in 6 Aralık 1928 tarihinde “Heybeliada'da Mühendisi Mehmed Ali Beyefendi"ye yazdığı 14.024 sayılı bir yazıyla, başlamış olur. Mehmed Ali Kâğıtçı Müzesi'ndeki tarihsiz bir belgeden kâğıt ve karton fabrikasının “şartname-i fenniye”sini, bu davet üzerine Mehmed Al Bey'in hazırlamış olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre fabrikada dokuz tür kağıt ve karton üretilecek ve günlük üretim kapasitesi 20 ton olacaktır. Kâğıt ve karton üretimi için gerekli kâğıt hamurları dışardan ithal edilecek, ancak eski kâğıtlardan hamur yapılması için bir tesis bulunacaktır.
16 Ağustos 1930 tarihli bir başka belgeden anlaşıldığına göre, söz konusu kâğıt ve karton fabrikasını kurma girişimi bir hayli ilerlemiş ve beş ayrı yabancı firmadan alınan teklifler, Kimyager Kâğıt Mühendisi Mehmed Ali Bey, Yüksek Mühendis Mektebi müderisslerinden bir kişi, Tütün İnhisarı Fen Müşaviri, aynı idarenin İnşaat Şubesi Reisi ve Cibali Sigara Fabrikası Makine Müdürü'nden oluşan bir komisyon tarafından değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeye göre, Halbstoff firmasının teklifi, “talep edilen işe muvafık olmadığı”; Weber firmasının teklifi ise önerilen makine ve teçhizatın 20-30-40 yaşında olduğu gerekçesiyle daha başlangıçta reddedilmiştir. Zum Bruderhaus, Voith ve Füllner-Werke firmalarının teklifleri “matluba muvafık” bulunduğu için her üç firma ile ayrı ayrı temas edilerek, eksikleri tamamlatmak, kesin teklif ve fiyat talep etmek, gerekirse yeni bir şartname kaleme alarak bu üç firmaya ya da bütün firmalara açık yeni bir eksiltmeye gidilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak tam ihale yapılacağı sırada yukardan gelen bir emirle bu girişim de sonuçsuz kalmıştır. Mehmed Ali Kâğıtçı bu durumu şöyle anlatıyor:
İhalenin yapılacağı gün, Tütün İnhisarı İdaresi Umum Müdürlüğü'ne vardığım zaman, kâğıt fabrikası kurma işinin geri bırakılmasını âmir telgrafta karşılaştığım an, ne mertebe üzülmüş bulunduğumu tarif edemem. Gelen telgraf emrinde Maliye Müsteşarı Ali Rıza imzası var idi ”.
1929 yılında kâğıt fabrikası kurulması konusunda bir başka girişim de İstanbul'da Kırzade Hanı'nda faaliyet gösteren Alber O, Capuano (Kapuano) adlı bir tacirden geldi. Filliyetas (Fillietas) adında İsviçreli bir ortağı da bulunan Capuano Efendi Mehmed Ali Bey'le temasa geçti. Mehmed Ali Bey, 20 Haziran 1929 tarihli bir yazı ile kurulacak kâğıt ve karton fabrikasının “feni kısım müdürlüğü"nü üstlenmek için şartlarını belirliyordu. Buna göre, kendisine, fabrikanın “resm-i küşadı” yapılana kadar ayda 20 İngiliz Lirası, sonraki ilk sene içinde ayda 30 İngiliz Lirası, izleyen iki sene ayda 40 İngiliz Lirası ve daha sonraki yıllarda ayda 50 İngiliz Lirası maaş; üretim üzerinden "iştirak hissesi” ve Yılda bir ay izin verilecekti. Mehmed Ali Bey ayrıca, yeniden alınacak alet ve makineler ile yapılacak tesisatın kendi yapacağı planlara göre olmasını şart koşuyordu. Sözleşme fabrikanın kuruluşundan itibaren üç yıl geçerli olacak, altı ay önceden haber verilmediği takdirde üçer yıllık sürelerce uzatılacaktı.
Sabih Alaçam daha sonraki gelişmeleri şöyle özetliyor:
Üç ortak (Capuano, Filiyetas ve Mehmed Ali) aralarında bir mukavele tanzim ve bunu notere tasdik ettiriyor. Bay Alber O. Gapuano müessesenin adını (Türk Birinci Kâğıt Evi)nden mülbem olarak (Tübika) koymak istiyor.Rebeka vezninde bir kelime!
Bu sırada Hermanetserpapir Fabrik faaliyetini tatil ediyor. Bay Capuano fırsatı kaçırmak istemeyerek, hemen bu müesseseden bir kâğıt ve karton makinesi satın alıyor! Makine Tiryeste'ye getirilerek bir antrepoya konuyor. Bay Capuano İsviçreli ortak ile görüşmek üzere Avusturya'ya gidiyor. Orada bulunan iki kafadar İstanbul'a dönüyorlar. Avdetlerinden önce Mehmed Ali Kâgıtçı ya Viyana'dan bir de telgraf çekerek “mutabaka-ı tamme” hasıl olduğunu bildiriyorlar.
Birkaç gün sonra her üçü İstanbul'da buluşuyorlar. Artık çalışmaya başlayacaklardır. Yeter ki satın alınan makineler Tiryeste'den gelsin.
Fakat işin sonu öyle olmuyor. Günün birinde İsviçreli ortak Filliyetas sırra kadem basıyor! Bu yüzden makine Tiryeste'de, Bay Cabuano mütebayyir (ne yapacağını bilemez) ve zavallı Mehmed Ali Kâğıtçı da bâib-ü hâsır (biçbir şey elde edemeden) kalıyor!”
20 Nisan 1930 tarihinde noter kanalıyla çekilen bir “protestoname”den, Mehmed Ali Bey'in gerçekten “hiçbir şey elde edemeden” kaldığı anlaşılıyor.
Zira, Capuano Efendi, “yalnız birinci aya ait ücret-i mukarrereyi (kararlaştırılmış ücreti) vererek dokuz mütedahil (işlediği halde ödenmemiş) aylığı el'an tesviye ve eda eylememiş”ti.
1929 yılında Devlet de ilk kez kâğıt sanayii ile ilgilenir. 8 Aralık 1929 tarih ve 6.547 sayılı bir yazı ile, “en seri bir surette istihsali artırmak ve mümkün mertebe istihlâkatı müstahsalât-ı dahiliyeye hasretmek maksadıyla” hazırlanan sınai programda kâğıtçılığa ilişkin raporun Mehmed Ali Bey tarafından yazılması istenir. 1929 bunalımın ardından Türkiye'nin iktisadi politika arayışları içinde önemli bir yeri olan ve Birinci Sanayi Planı (1933) ile hayata geçirilen bu konuyu ilerde ayrıntılı olarak ele alacağız. Kronolojik sırayı bozmamak açısından bu saptamayı yaptıktan sonra kâğıt fabrikası kurma konusundaki diğer girişimleri izlemeyi sürdürebiliriz.
İstanbul'da kesekâğıdı üretimi yapan Ahmet Hulusi adında bir kişi, yine muhtemelen Mehmed Ali Bey'in aracılığı ile bir kâğıt imalathanesi açmak girişimine başlıyor. Kâğıt makinesi üreten yabancı bir firma ile ilişkiye geçiyor. Ancak girişim sonuçlanmıyor.
1931 yılında birisi Ruslardan diğeri ise Bulgaristan Türklerinden kaynaklanan iki girişim daha olduğunu görüyoruz. Alaçam'ın aktardığına göre 27 Temmuz 1931 tarihinde Rusya'da İmtiyaz İşletme şirketi müdürü olan Bay G. Yosefowitz, Mehmed Ali Bey'e mektupla başvurarak Türkiye'de bir kâğıt fabrikası açmak istediğini bildirir. Mehmed Ali Bey sorulan sorulara ayrıntılı teknik cevaplar gönderir. Sonuçta, Ruslar, kendi prensiplerine göre kâğıt sanayii kurmayı yeterince kârlı bulmadıkları için bu girişimden de bir sonuç çıkmaz. Bir gazete haberine göre aynı yıl, bu kez, "Bulgaristan Türkleri'nden mürekkep kuvvetli sermayeli bir grup Türkiye'de karton ve kâğıt sanayii tesis etmek” üzere yola çıkar. Gazete haberine göre grup, bu amaçla Türkiye'nin senelik karton ve kâğıt sarfiyatını incelemeye girişir. Haberde, Türkiye'nin yıllık tüketim düzeyi bu sanayiin kurulmasını mümkün kılacak bir düzeyde olursa, “grubun derhal faaliyete geçeceği" belirtilmektedir. Faaliyete geçilmediğine göre söz konusu “kuvvetli sermayeli Grup'un, Türkiye'nin yıllık tüketimini beğenmediği anlaşılmaktadır!".
Aslında 1931 yılının özellikle son ayı, kurulacak yeni fabrikanın (1) basında, bolca tartışıldığı bir ay oldu. Bir kere, İnhisarlar İdaresi'nin kurmayı düşündüğü kâğıt ve karton fabrikası açısından da tartışmanın henüz sona ermediği anlaşılıyor. Akşam gazetesinin Umum Müdür Behçet Bey'le yaptığı bir mülakata göre, “karton fabrikası için her şey hazırdı". Bu konuda Behçet Bey şunları söylüyordu:
“Fabrika Gemlik'te yapılacaktır. İnşaat için talipler vardır. Fabrikayı bizim namımıza ya şerik (ortak) suretiyle veya yalnız kendi hesaplarına yapmak için müracaatlar oldu. Bunları Vekâlet'e bildirdim. Verilecek karara göre hareket edilecek".
Yine Akşam gazetesinin bir başka haberine göre, “yerli malı bir kâğıt fabrikasının açılması için, bir “Alman grubu” araştırmalar yapıyordu. Haberde, Alman sermayedarlarının bu girişimine, yerli sermayedarların da iştirak edeceği ve fabrikanın Şubatta açılmasının muhtemel olduğu ileri sürülüyordu.
Vakit gazetesinde yer alan bir haber ise, doğrudan bir kâğıt fabrikasının kuruluşuyla ilgili değilse de, kâğıt üretim teknolojisinde yeni bir gelişmeyi müjdeliyordu. Habere göre, İsviçreli bir mucit, ağaç yerine bataklıklardaki sazlardan kâğıt üretme usulünü bulmuştu. Bu usül Avrupa'da iyi neticeler vermekteydi. “Memleketimizde de pek çok sazlık yerler olduğundan bu yeni usül Türkiye'de de tatbik edildiği takdirde çok iyi neticeler istihsal edeceği hesaplanmaktaydı ve ülkemizde “mevki ve iş sahibi bazı zevat bu işin tetkik ile meşgul” olmaktaydılar.”
1932 yılında yabancı kaynaklı iki girişime daha tanık oluyoruz. Birinci girişim iki Amerikalının kâğıt fabrikası kurmak için hükümete başvurmasıdır. Amerikalı girişimciler, hükümete ilettikleri tekliflerinde şu üç şartı ileri sürmektedirler; Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanmak;% 51 hissesi Hükümete ait olmak üzere sermayenin % 49'unu sağlamak ve fabrika sahası güvenliğinin kendi özel güvenlik güçleriyle sağlanmasına izin verilmesi. Hükümet bu teklifleri kabul etmediği için iki Amerikalı ortak ülkelerine dönerler.
İkinci girişim yine Amerika'dan, ama bu kez, Orta Amerika'dan gelir F.E. Salas adında Meksikalı bir milyoner Türkiye'de yatırım yapmak sevdasına kapılmıştır. Sabih Alaçam'ın anlatımı ile;
“Bu zatın bir nısıf ( yarı) küreden diğer bir nısıf küreye seyahati zoraki ve romantik bir sebepten mütevellittir! Neden derseniz, Mr. F. E. Salas'ın kızı, bir Türk mühendisine taaşşuk etmiş (aşık olmuş), Meksikalı milyoner de kolunda altın bileziği olan damadı ile müşterek bir iş yapmak sevdasına düşmüştür. Adamcağıza kâğürt fabrikası açmak mülayim görünmüştür.
Onlar da Bay Mehmed Ali Kâğıtçı'yı bulmakta gecikmiyorlar. Fakat çok zaman seçmeden 'de sevdalılar arsından kara kedi geçiyor! Bu yüzden Mr.F.E. Salas kızı ile beraber ortadan kayboluyor. Tabii, kağıt fabrikası projesi de Mebmed Ali Kâğıtçı'nın çantasında kalıyor!” .
Görüldüğü gibi, Türkiye'de bir kâğıt ve karton fabrikası kurmak pek çok kişi ya da kuruluşa, Alaçam'ın esprili ifadesiyle, “mülayim” görünmüş olsa da bunların hiçbirinden bir sonuç çıkmamıştır. Bununla birlikte, Türkiye'de aradan çok fazla süre geçmeden, bir selüloz, kâğıt ve karton sanayii kurulalacak ve gelişecektir.
Mehmed Ali Kağıtçı'nın Türkiye'de selüloz ve kağıt fabrikası kurma sevdası peşinde koşuşunun ilk bölümünü yukarıda aktarmaya çalıştık. İdeallerinin peşinden gittiği için saygı ile anıyoruz.
0 Yorum