Kağıt sektöründe selüloz hammadde ihtiyacı için dışa bağımlılık nasıl sona erer? Bu sorunun cevabını aramaya çalışacağız.

Özellikle Beyazlatılmış Selülozda Türkiye ihtiyacının tamamını ithal yoluyla karşılamakta ve bu nedenle selüloz girdisinde fiyat ve maliyetler olarak dış piyasadaki fiyat değişimlerine bağlı kalmaktadır. Bu da Türkiye'de üretim yapan üreticilerin rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Örneğin Çin tarafından 2018 yılında uygulanan atık kağıt kullanımının azaltılması ve selüloz kullanımının artması(iklim değişikliği uygulaması) dünya selüloz fiyatlarında yükselmeye neden olmuş ve Türkiye dışa bağımlı olması nedeniyle tamamen savunmasız kalmıştır.

2017 yılı verilerine göre 1,23 milyon ton olan Türkiye'nin selüloz ihtiyacı için 804 milyon $ ülkemizden para çıktısı olmuştur. 2021 yılı için bu çıktının 1 milyar $ miktarının çok üzerinde olacağı hesaplanmaktadır.

Türkiye'de 2000'li yılların başlarına kadar Seka kuruluşları ile devlet kontrolünde yürüyen kağıt sektörü, 2000'li yılların başında Seka kuruluşlarının özelleşmesi ile tamamen özel sektör kontrolüne geçmiştir. 1995 yılı verilerine göre 470.143 ton selüloz üretimine sahip kağıt sektöründe, bugün sadece Oyka'nın Çaycuma kuruluşunda 100.000 ton/yıl kağıt üretimini karşılayacak ölçekte esmer selüloz üretilebilmektedir.

Sorulması gereken diğer bir soru da sektörde kağıt üretimine yatırım yapılırken, neden selüloz üretimine herhangi bir yatırım yapılmamaktadır?

Bu soruya karşılık olarak üç ana cevabı olacaktır diye düşünüyoruz;
a-Yatırım kapasitesi ve maliyetinin yüksek olması,
b-Üretilen selülozun satış fiyatlarının rekabete uygun olması,
c-Çevre koşulları,

İthal edilen miktarlar dikkate alındığında yıllık en az 1 milyon kapasiteli bir tesise ihtiyaç olduğu ve bu kapasiteye sahip bir selüloz fabrikası yatırımının 1 milyar $ bandını aşacağı öngörülmektedir. Yatırım bedelinin yüksekliği ve hammadde olan odun temin mekanizmasının oluşturulması için, böyle bir selüloz fabrikasın yatırımının devlet tarafından organize edilen bir yatırım olmasının daha uygun olacağı sonucu çıkmaktadır.
Hammadde kullanımında dünyada artan eğilim, selülozluk odunun Endüstriyel Ormanlar olarak adlandırılan Plantasyon alanlarından elde edilmesi şeklindedir. Selüloz odun hammadde kaynakları içinde bu oran % 31'leri(2017) bulmaktadır. Ülkesinde yüksek orman varlıklarına sahip olan ve bu varlıkları endüstrisine yönlendirebilen ABD, Kanada, Brezilya, Almanya, İsveç, Finlandiya, Çin, Rusya ve Şili gibi ülkeler kağıt sektöründe rekabet güçlerini artırarak söz sahibi duruma gelmişlerdir.
Selüloz üretiminde 2017 yılı verilerine baktığımızda yıllık 10 milyon ton üretim barajının üzerinde olan ülkeleri kapasitesine göre aşağıdaki gibi sıralayabilir;
-ABD 49,9 milyon ton,
-Brezilya 17.17 milyon ton,
-Kanada 16,55 milyon ton,
-İsveç 11,64 milyon ton,
-Finlandiya 10,45 milyon ton
Yukarıda sıralanan ülkelerin ortak özelliğine bakılacak olursa, hammadde olan oduna kolay ulaşılabilirliği göze çarpmaktadır.

Bu ülkelerin işe başlama noktası orman mülkiyet haklarının düzenlenmesi olmuştur. Bu düzenlemelerde dünyadaki uygulamalarda farklı yapılar öne çıkmaktadır;
-Orman mülkiyetinin sanayici firmalara satışı,
-Orman mülkiyetinin geliştirici firmalara satışı,
-Orman alanının firmalara veya geliştirici firmalara kiralanması,
-Ormanlık alanın firmalara tahsisi,
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de orman varlıklarının işletmecisi ve sahibi devlettir. Bu nedenle yukarıdaki uygulamaların başlatılabilmesi için orman mülkiyet haklarının düzenlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Türkiye'de orman alanlarının işletmesi, sahipliliği ve ormanlardan çıkan ürünlerin değerlendirilmesi Anayasa ile Hazine'ye bırakılmış olup, kanunlarda tanımlandığı şekilde orman köylüleri ile birlikte bu haklar kullanılmaktadır. Kurulacak bir selüloz fabrikasının ihtiyacını karşılamak amacıyla endüstriyel orman alanlarının özel sektör tarafından oluşturulması da yürürlükte olan kanunlar çerçevesinde mümkün olmamaktadır.
Orman Genel Müdürlüğü kaynaklarına göre de 2017 yılında kağıtlık odun miktarı da 2,17 milyon metreküp olduğu belirtilmektedir. Ancak, farklı bölgelerdeki orman kaynaklarından elde edilen odunların yaş farklılığı nedeniyle selüloz verimleri ciddi oranlarda düşmektedir. Oysa, plantasyon alanlarda kesilen ağaçların yaşlarının aynı olması nedeniyle selüloz kazanım verimlilikleri de çok yüksek olmaktadır. Selüloz hammaddesini oluşturan odunlar için gerekli hukuki kapsamın oluşturulması ve özellikle Anayasa'nın ormanlar ve orman köylüsü ile ilgili 169 ve 170. maddelerindeki değişiklikler yurt için hammadde tedarikinde zorlukları oradan kaldırabilecektir. Yapılacak bu hukuki düzenlemeler ile Türkiye'de özel endüstriyel orman alanların oluşturulması ve ağaç tarımı uygulamasına başlanması şeklinde bir yapılanma oluşturulmalıdır. Selüloz üretiminde uzun elyaf amaçlı üretim için gerekli iğne yapraklı(çam vb.) ile kısa elyaf amaçlı geniş yapraklı(okaliptüs vb.) ağaçların yetişmesi için gelecek ile ilgili kapsamlı planlı yapılmalıdır.
Aynı zamanda odun hammaddesinin yurtdışından temininde gümrük vergileri tesisin rekabet gücünü oluşturacak şekilde ayarlanabilmelidir.
Diğer önemli olan bir konu da çevre şartlarıdır. Odun içindeki selülozun üretim prosesi tamamen kimyasal bir proses olup, kimyasalların ekstraksiyonu ile selüloz haricindeki maddelerin sıvı faza geçirilerek katı faz yapısında selülozun kalmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla, sıvı fazda kalorifik değeri çok yüksek olan bir çözelti kalmakta ve bu çözeltinin içindeki kimyasalların yeniden kazanılması da önem arz etmektedir. Tesisten deşarj edilecek atık suyun COD içeriğinin yüksek olması nedeniyle de, deşarj kriterlerini uygun ve selüloz üretim teknolojisine has güvenlikli atık su arıtma tesisi gibi yardımcı tesislerin de projeye dahil edilmesi gerekmektedir

Yurtdışından temin edilen selüloz miktarları dikkate alındığında, alt yapısı hazırlanarak bir selüloz fabrikası üretim yapacak tesis yatırımının zamanının geldiğini düşünmekteyiz.