Dört bölümlük Selüloz Sanayiinin kurulma sürecini anlatan makale serimizin ikinci bölümü ile kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kapak resmi olarak verilmiş olan fotoğraf çıkan ilk kağıdın İzmit sokaklarında gururla dolaştırıldığı güne aittir. Ama yine de, yeni kurulan kağıt fabrikası hakkında eleştirilerin ardı arkası kesilmiyordu.

Ancak iş iğneleme ile sınırlı kalmıyordu. Basın ve kâğıt sektöründen gelen ve aynı zamanda Ordu Meb'usu olan Ahmet İhsan Tokgöz'ün şahsında ifadesini bulan eleştiriler, haksız ve haksız olduğu kadar da doğru değildi. Şöyle diyordu Ahmet İhsan Tokgöz:
-"Kâğıt pahalı deniyor. Doğrudur. Kâğıt çok pahalıdır, kâğıdın pahalılığının sebebi İzmit'te kurulan fabrikadır. İzmit teki fabrika kurulunca gümrüklere yüksek tarife tatbik olunmuştur. Bu fabrikamız ancak sarfiyatımızın onda birini karşılar. Maliyeti de fazladır. Onun için kâğıt pahalıdır. Mamafih son zamanlarda gazete ve mecmualar için bir tenzili tarife düşünülmüştür.
O da pek ucuz denecek dereceye gelmemiştir. Pahalıya malediliyor. Çünkü pek çok amorti edilecek sermayesi vardır. Fabrikanın kurulacağı yer için de bir ihtilaf olmuştur. Çünkü bazı noksanlar vardır. Mesela kâğıt imali için reçinesiz çam ağacı ve berrak su lazımdır.
Fabrikanın kâğıdı pahalıya mal etmesinin sebepleri bunlardır. Hariçten gelecek kâğıtların gümrük yüzünden fiyatları yüksektir. Fabrika da pahalıya mal eder, bunlardan dolayı memleketimizde kâğıt çok pahalıdır. Fiyatların indirilmesi katiyen lazımdır.”

Ahmet İhsan Tokgöz daha önceden de benzer görüşlerini söylediği bilinmekteydi. 18 Nisan 1938 günü TBMM'de yaptığı bir konuşmada da şunları söylemişti: “Ben bu sanat içinde 50 senedir bulunuyorum. Şimdiye kadar ilmin ve edebiyatın bu kadar geri kaldığını görmedim desem yeridir. Bunun da başlıca saiki kâğıdın pahalı olmasıdır.”

Ancak, Tokgöz'ün Neşriyat Kongresi'ndeki görüşlerine “yetkili makam”lardan cevap gelmekte gecikmedi. Mekki Sait'in Cumhuriyet'teki haberine göre, 1925 yılında tonu 10 sterlin olan beyazlatılmış selülozun fiyatı 23 sterline kadar yükselmişti. Fabrika, satış fiyatlarında benzerlerinin (yani ithalatçıların) fiyatları düzeyinde fiyat koymak zorundaydı. Dolayısıyla kağıt fabrikası ürünlerinin ülkede kağıt fiyatlarının artışına neden olduğu görüşü gerçekçi değildi. İkinci olarak, ülke tüketimi 25.000 ton üzerinden hesaplandığı takdirde, üretimi 15.000 tona yükseltilmiş olan fabrika, memleket ihtiyacının % 60'ını karşılamaktaydı. Fabrikanın yerinin uygun olmadığı ise doğru değildi. Ayrıca fabrikanın pahalıya mal edildiği doğru olmadığı gibi, kâğıda uygulanan gümrük mevzuatı 1929 yılında yürürlüğe giren 2255 sayılı kanunla belirlenen mevzuattı. Kâğıt fabrikası 1936 yılında kurulmuştu ve kuruluşu gümrük mevzuatında hiçbir değişikliği gerekli kılmamıştı.

Benzer eleştirilerle Tokgöz'le aynı görüşte olanlar da mevcuttu. Neşriyat Kongresi'nden kısa bir süre sonra, Muhittin Birgen de Son Posta gazetesindeki “Hergün” sütununda genel olarak sanayi işletmelerini eleştiriyor, sanayi girişimlerine başlarken iyi bir araştırma yapılmadığını, işe başlandıktan sonra sabırlı olunamadığını vurguluyor ve görüşlerini kanıtlamak üzere kâğıt sanayiini örnek gösteriyordu: “Mesela, çok kuvvetle kaniim ki, eğer, kâğıt sanayii teşebbüsü böyle etraflı bir etütten geçirilmiş olsaydı, bu iş tatbikine en son geçilecek projelerden birisi olurdu. Çünkü bu teşebbüs gerek iptidai madde, gerek memlekete iş verme bakımından büyük bir iktisadi hareket uyandırmadığı ve uyandırmayacağı halde okumaya çok muhtaç olan Türkiye'de, himaye gümrükleriyle kâğıdı pahalandırarak henüz yürümeye çalışan Türk kültürünün ayaklarına köstek vuran bir teşebbüstür.”

Kuşkusuz bu tür, haklılığı insafsızlığına göre zayıf kalan eleştiriler gereken cevabı alıyordu. Ulus'ta bu yazıya bir cevap yayınlayan Yaşar Nabi (Nayır) özetle, fabrikanın içinde bulunduğu geçici şartları asıl diye kabul etmenin yanlış olduğunu; şimdilik hammaddelerin dışardan geliyor olmasının sakıncalar yarattığını ama hammaddeleri içerden sağlamak için de koşulların hazırlandığını; üstelik bu konuda bir emekleme döneminin geçirilmesinin doğal olduğunu ve silahlanma yarışının maliyetleri etkilemiş olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtiyordu.

Eleştirilerin en ağırı ve insafsızı birkaç ay sonra Velid Ebüzziya'dan geldi.
“Kâğıt Fabrikası'nın Kendini Göstermek Zamanı Geldi!” başlığını taşıyan bu yazı şöyle başlıyordu:
“İzmit'te bir hayli şatafat ile ve kim bilir kaç yüz bin liralık bol masraflarla da kurmuş olduğumuz kâğıt fabrikası, bir hayli tatsız bir müesseseye benziyor."
Bu girişten sonra yazar, eleştiri ya da hücumlarını, özetle, şöyle sıralıyordu:
-Fabrika ilk kâğıtlarını üretmeye başladıktan sonra ilkin kâğıtçılar pahalı diye, daha sonra matbaacılar bu kâğıtlar baskı işine uygun değil diye, daha sonra da hem kâğıtçılar hem matbaacılar bu kâğıt fabrikası yüzünden gümrükler artırıldı diye şikayete başladılar. O sırada İstanbul'da 23 kuruşa alıcı bulamayan ikinci hamur kâğıt birdenbire 36 kuruşa kadar yükseldi.
-Yetkililer bunun nedenini selüloz denilen kâğıt hamurunun fiyatının harp sanayii nedeniyle yükselmesine bağladılar. Biz bu kâğıt sanayiini Avrupa'nın bu tür etkilerinden korunmak için kurmamış mıydık?
-Neşriyat Kongresi'nden sonra Meclis'te de Ahmet İhsan Tokgöz bu fabrikadan acı bir şekilde şikayet etti. Buna verilen cevap, fabrikanın işlerinin gayet iyi olduğu ve İzmit kâğıt fabrikasının dünyanın en mükemmel kâğıt fabrikası olduğu yolundaydı. “Hiç kimse 'yoğurdum karadır” demez. O a, rivayete nazaran kız gibi güzel fabrikanın başına bol maaşla geçmiş bulunan Bay Müdür, elbet fabrikayı methedecek göklere çıkartacaktır... Fabrika eğer denildiği gibi dünyanın en güzel fabrikası İse, onun için millet huzurunda bir büyük imtihan geçirmek ve tam numara almak sırası şimdi gelmiştir."
-Savaş başladıktan sonra Avrupa'dan kâğıt ithalatı tamamen kesilmiştir. Kitapçılık, mecmuacılık ve gazetecilik tamamen kâğıtsız kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
-Duyulanlar rivayet değilse, fabrika gazete kâğıdı yapamayacağını söylüyormuş. “Eğer bu doğruysa bizce fabrikanın hikmet-i vücudu kalmıyor demektir.”
-Göreve geldiği günden beri çok faydalı işler yapmış olan İktisat Vekili Hüsnü Çakır şimdi bu kâğıt fabrikası işine de el atarsa, hiç şüphesiz yakında faydalı sonuçlar alınacak ve basın geniş bir nefes alacaktır. “Fabrika hakikaten işe yarayacak bir müessese ise bu sıkışık zamanda faydasını eseriyle ispat eylemelidir yoksa o da ne yapılıp yapılıp faydalı bir vaziyete getirilmelidir.”


Mehmed Ali Kâğıtçı bu yazıya on maddelik bir cevap hazırlamıştı. Herhangi bir gazetede yayınlanıp yayınlanamadığını bilinmemekle birlikte bu el yazısıyla kaleme alınmış notların bir iki maddesi aktarmaya değer:
-"İlk mamulatımız piyasada çok beğenildi ve siparişler yekdiğerini takip etti. Mamulatımız o senenin Beynelmilel Selanik Sergisi'nde altın madalya kazandı. Fakat menfaatleri haleldar olan kâğıt ithalcileri, iyi mal yapamadığımızı, kâfi mal yetiştiremediğimizi işaaya germi verdiler (yaymaya çok gayret gösterdiler) .”
-“Matbaacılık ve kâğıtçılık şirketi sahiplerinden olan ve piyasada senelerce iş adamı olarak -geçinen Bay Velid her halde arifane tecahül gösteriyorlar, yoksa cihanda vaki umumi buhrandan azade kalacak mesut bir köşe bulmak güç olduğunu elbette bilirler. Diğer taraftan selüloz fabrikası yapılıncaya kadar hammadde ithaline mecbur bulunduğumuzu da biliyorlar. Buna rağmen fabrikamızın cihanı sarsan buhrandan azade kalmasını tasavvur etmeleri en hafif manasıyla hafifliktir.”
-Hariçten kâğıt gelmediğinden dolayı bugün gazetelerimizin kapanacağını ileri sürmek sadece iftiradır. Kâğıtsızlık veya kâğıt azlığı Velid Bey gibi ham evrah tüccar muharrirlerin kalemini durduracaksa o buhranı tebcil etmek (kutlamak) lazımdır. Zira bu vesile ile vatandaşların zihinleri kendi milli müesseseleri aleyhine zehirlenmekten masun kalır ”
-Fabrikamız ilk gününden beri sipariş edilen “gazete kâğıdı da dahil- her çeşit kâğıdı imal etmekte bulunmuştur. Vekâletin bu işle alakası yoktur. "

Kağıt fabrikasına bu eleştirilerin iki sonucu oldu. Birinci Neşriyat Kongresi'nden hemen sonra, alışageldiği üzere, İktisat Vekaleti'nin uzman müşaviri Dr.Max Von Der Porten'e bir "tetkikat" yaptırıldı. Araştırmasını fabrikanın rasyonel çalışıp çalışmadığı açısından ve Almanya'daki kâğıt fabrikaları, ile karşılaştırarak yürüten Dr. Porten, maliyet hesaplarının muntazam tutulmadığı, gümrüklerin yüksek olduğu, ton başına kâğıt maliyetlerinin yüksek olduğu ve bunların daha aşağıya çekilebileceği sonucuna varıyordu. Yabancı müşavir uzman, üretim randımanının artırılması gerektiği, daha gerçekçi ve sağlıklı bir muhasebe sisteminin kurulması zorunluluğu yerli sanayiin makul ölçüler içinde desteklenmesi gereği ve üretilen tüm kâğıt türlerinin satış fiyatlarının aşağı çekilmesi gerektiği ve çekilebileceğini savunuyordu.

Bölüm3'te yazısında görüşmek üzere.